Üretimden yakıta, elektrikli araçlar ‘dizel ve benzinli’ olanlara göre ne kadar çevre dostu?
Elektrikli araçlar son yıllarda oldukça popüler hale geldi ve çevre dostu olarak bilniyor. Acaba bu ne kadar doğru? Bu araçlarda kullanılan kobalt ve lityum gibi ağır metallerin geri dönüştürülemez oluşu, batarya ömürlerinin kısalığı iklim krizi konusunda yeni bir sorunu gündeme getirdi
Son yıllarda popüler hale gelen ve iklim krizine çare olarak düşünülen elektrikli araçlar sanıldığı kadar çevre dostu mu? Üretimden, şarj istasyonlarına kadar benzin ve dizel araçlarla kıyaslandığında elekrikli araçlar ne oranda karbon ayak izi bırakıyor?
Dünyanın en büyük otomobl firmaları çevre dostu araçlar üretmek için elektrikli araç (EV) ve bataryalara son yıllarda milyarlarca dolar yatırım yaptı. Ancak madalyonun öteki yüzü göründüğü gibi değil.
Sadece Avrupa’ya baktığımızda 2030 yılına kadar 30 milyon elektrikli aracın yollarda olması için endüstride büyük bir değişim yaşanıyor. Elektrikli araçlar seyir halindeyken karbondioksit gazı açığa çıkarmıyor. Ancak bu araçların üretimi, bataryalarda kullanılan ağır metallerin tedariği, bunun yanında yakıt olarak kullanılan elektriğin yüzde 70’nin hala fosil kaynaklar kullanılarak elde edilmesi gibi etmenleri değerlendirdiğimizde elektrikli araçlar çevre açısından o kadar da masum gözükmüyor.
Hatta hatırı sayılır oranda karbon salımı yapıyor. Dev bataryaların ömrü tamamlandığında ne olacağı ise hala büyük bir soru işareti.
Peki elektrikli araçlar (EV) ne kadar temiz ve benzinli veya dizelle çalışan geleneksel içten yanmalı motorlu (ICE) arabalarla kıyaslandığında çevre açısından nasıl bir performansa sahipler?
Elektrikli araaçların üretim aşaması çevreye ne oranda zararlı?
‘Yaşam döngüsü emisyonu’ endüstri için önemli bir kavram. Buna, bir ürünün üretimi, kullanımı ve imhası ya da geri dönüşümü sonucu açığa çıkan karbon ayak izi için kullanılan kısa bir açıklama diyebiliriz.
Elektrikli araçlar çalıştığı zaman elbette egzoz gazı açığa çıkarmıyor ve çevreyi kirletmiyor. Ancak ‘yaşam döngüsü emisyonu’ oranını hesaplamak için elektrikli bir otomobilin ham maddelerden batarya ve güç kaynaklarına, geri dönüşüme ve kullanım ömrünün sonuna kadar her şeyin hesaba katılması gerekiyor.
Lityum-iyon pillerde kullanılan hammaddelerin çıkarılması, arıtılması, taşınması ve üretimi çok yoğun bir süreç. Bu süreçte kullanılan enerji de oldukça yüksek. Bu da, bataryalı (pilli) elektrikli arabaların üretim aşamasında oluşturduğu karbon ayak izinin, içten yanmalı motorlu (fosil yakıtlı) araçlarla karşılaştırıldığında çok daha yüksek olduğu anlamına geliyor. Zira petrolün çıkarılması, benzin ve motorin haline getirilmesi çok basit bir işlem. Ayrıca bu işlem sırasında açığa çıkan sıvılaştırılmış petrol gazı LPG de yine araçlarda yakıt olarak kullanılabiliyor ve oldukça ucuz bir enerji kaynağı olarak dikkati çekiyor.
İçten yanmalı motorlu (ICE) fosil yakıt kullanan araçların üretimi çok daha hızlı, hammaddesi ucuz ve haliyle üretim esnasında karbon salımı da oldukça düşük. Ancak bu araçlar da seyir halindeyken egzoz gazı açığa çıkartıyor ve dünyada havacılık, denzicilik ve kara taşımacılığında en yaygın ulaşım modeli. Bu da büyük oranda karbon salımına neden oluyor. Özellikle dev kargo gemileri, kerosen kullanan yolcu uçakları ve jetlerin orataya çıkardığı karbon ayak izi gezegenimizin en önemli iklim sorunun baş kaynağı.
İsveçli Polestar firması 2030’da sıfır emisyon hedefliyor
Reuters haber ajansı 2023 yılı başlarında Alman ve japon otomobil devleri Volkswagen ve Toyota’nın 2050 yılına kadar ‘sıfır karbon izi’ hedeflediğini bildirmişti. Güney Koreli firma Hyundai Motor Group ise Hyundai Motor ve Kia’nın üretimde araçların kullanımında sıfır karbon izine ulaşma yönünde “çabaları hızlandırdığını” söylemişti.
Mercedes-Benz’in açıklamasına göre, şirketin tüm yeni araçları 2039 yılına kadar tam anlamıyla sıfır karbon hedefine ulaşacak. Amerikalı şirket General Motors (GM) ise, tüm üretim bandında nötr karbon ayak izi hedefini 2040 olarak belirledi.
Buna karşılık lüks elektrikli araçlar üreten İsveçli Polestar şirketinden gelen açıklama çok daha iddialı. Polestar yönetimi ham maddelerin çıkarılmasından üretime ve araçların kullanım ömrü ve geri dönüşümüne kadar tüm karbon emisyonlarını çok yakın bir zaman diyebileceğimiz 2030 yılına kadar sıfırlamayı amaçlıyor
Fosil yakıtlı ve elektrikli araçların arasındaki fark ‘yüzde 37’
Elekrikli araçlar, fosil yakıtlı otomobillere kıyasla üretim aşamasında çok daha fazla karbon ayak izi ortaya çıkarıyor. Elektrikli araçlar çalışırken sadece fren ve lastik aşınması sonucu havaya karışan parçacıklar (partikül) sebebiyle az da olsa çevreyi kirletiyor. Ancak ortaya çıkardıkları egzoz gazı oranı ise sıfır.
Sürdürülebilir enerjileri teşvik eden Avrupalı sivil toplum örgütlerinin oluşturduğu çatı firma olan Transport & Environment (T&E) tarafından yapılan araştırmaya göre, Avrupa Birliği (AB) sınırlarındaki bir elektrikli otomobil, karbon emisyonları açısından benzinli veya dizel otomobile kıyasla neredeyse üç kat daha az karbon ayak izine sebep oluyor ve teknoloji geliştikçe bu fark giderek büyüyor.
Elektrikli otomobillerin çevre dostu özellikleri elektrik şebekelerinin gelişimiyle daha da artacak. Ancak bataryası Çin’de üretilip Avrupa’ya gelen ve Polonya yollarında sürülen bir elektrikli aracın tüm üretim aşaması hesaba katıldığında sebep olduğu karbon ayak izi benzin ve dizel araçlara göre sadece yüzde 37 oranında daha düşük.
2030’da elektrikli ve fosil yakıtlı araçların CO2 farkı 4 kata çıkacak
Bu sebeple üretimin her aşamasında yerel unsurlara yönelmek kilit nokta gibi gözüküyor. Zira gövdesi ve bataryası İsveç’te üretilen elektrikli bir otomobilde karbon ayak izi farkı yüzde 83 daha az.
Ayrıca, 2030’da satın alınan elektrikli otomobillerin, AB elektrik şebekesinin giderek daha fazla yenilenebilir enerjiye dayalı olması sayesinde karbon ayak izlerinin dört kat azaltacağı öngörülüyor.
Batarya teknolojisi geliştikçe nadir madenlere bağlılık azalıyor
Bataryaların üretiminde kullanılan ham maddeler, elektrikli araçların fiyatını fosil yakıtlı otomobillere göre oldukça artırıyor.
Pil teknolojisi geliştikçe standart lityum iyon bataryaların yeni alternatifleri ortaya çıkabilir. Çinli dev batarya üreticisi CATL yeni ürünü sodyum iyon piller üzerinde çalışıyor. Zaman geçtikçe bu ucuz ve kolay bulunabilir ham maddelerin üretimi daha da ucuzlayacak ve belki de bu maddelere alternatif yepyeni haa maddeler kullanılacak.
Bu arada madenciliğin çevresel etkisini azaltmaya yardımcı olmak için daha fazla şey yapılabilir. Eğitim ve öğretimi desteklemek için kârların yerel topluluklara yeniden yatırılması, gelişmekte olan ülkelerdeki insanların çoğu zaman erişemeyeceği fırsatlar sağlayacak.
Çin’in Shenzhen şehrinde 1995’ten beri üretim yapan dünyanın en büyük araç batarya firması BYD, pillerdeki nadir madenlerin azaltılmasının karbon ayak izini de büyük oranda düşüreceğini belirtiyor. Örneğin firmanın yeni teknolojisi Blade Battery adlı pil, kobalt madeni kullanılmadan üretiliyor.
AB sürdürülebilir bataryalar ve geri dönüşüm için yeni yönetmeliklere imza attı
Elektrikli arabalardan kaynaklanan ‘yaşam döngüsü emisyonlarını’ azaltmanın önemli adımlarından biri de dev bataryaların geri dönüştürülmesi ya da yeniden kullanılması.
Avrupa Komisyonu bu yönüyle “dünyanın ilk sürdürülebilir pil yasası”nı kabul etme aşamasında. Buna göre batarya üretiminde kullanılan madenleri azaltmak, madenciliğin etik kurallara göre yapılması (Demokratik Kong Cumhuriyeti’ndeki kobalt madenlerinde günde birkaç dolara çalıştırılan çocuk yaştaki işçiler kastediliyor) esas alınacak ve bu konulara dikket edilecek.
AB Konseyi bu kapsamda bataryaların ömürlerinin daha uzun olması ve geri dönüşüm oranlarının artırılmasına yönelik bir dizi yönetmeliği kabul etti. Bu yasalar sürdürülebilir ekonomiyi teşvik etmek için önemli bir adım.
Bu yasalar çerçevesinde, arabalarda kullanımı mümkün olmayan bataryalar şehir içi elektrik şebekelerinde yeniden değerlendirilecek. Bu sayede daha az pil üretilmiş olacak ve karbon ayak izi azalacak.
Bir diğer çözüm yöntemi ise bataryaların parçalarına ayrılarak geri dönüşümünü sağlamak. Ancak bu işlem yüksek karbon ayak izine sahip olduğundan, bunun çevresel ve ekonomik açıdan ne kadar sürdürülebilir olacağı konusunda uzmanlar hala kararsız.
Tüm bu gelişmelere rağmen, elektrikli araçların sürüş ömürleri boyunca içten yanmalı motorlu araçlara göre daha az karbon salımına neden olduğu ve dolayısıyla çevre için daha iyi olduğuna dair çok güçlü kanıtlar var.
Batarya teknolojisi ilerledikçe ömürleri de daha uzun olacak. Bu da dolaylı yoldan elektrikli araçların ömrünün uzaması anlamına geliyor.
Petrol çıkarma işlemi çok kolay ve çevreye zararı oldukça düşük. Ancak dünyamızı kirleten en büyük yakıt kaynaklarının petrol ve kömür olduğunu unutmamamız gerekir. Hangi araçların çevreye daha az ya da daha fazla zarar verdiği sorusuna, elektrikli araç ve batarya teknolojisi geliştikçe daha net cevap vermek mümkün olacak.